27 Eylül 2014 Cumartesi

İSOFF CHALLENGE 3. AYAK YARIŞI ERTELENDİ

İSOFF CHALLENGE 3. AYAK YARIŞI ERTELENDİ.

28 Eylül 2014 Pazar günü yapılacak olan İsoff Challenge 3. ayak yarışı yoğun yağış nedeni ile parkurda oluşan bozulma ve toprak kayması nedeni ile yarış ileri bir tarihe ertelenmiştir.

Tüm yarışmacı, görevli ve sporseverlere duyurulur.




22 Eylül 2014 Pazartesi

İSOFF CHALLENGE 2014 3. AYAK DUYURUSU

İlk iki yarışıyla Off-Road ve otomobil sporları sevenlere heyecanlı dakikalar yaşatan, Off-Road yarışlarına yeni bir soluk getiren İSOFF CHALLENGE 2014 28 Eylül’ deki son yarışıyla heyecana devam ediyor.




2014 İSOFF CHALLENGE 3. Yarışı, İSOFF – İstanbul Off-Road Kulübü tarafından 28 Eylül 2014 tarihinde Kemerburgaz-Çiftalan off-road parkurunda organize edilecek  ve 2014 İsoff Challenge yarışına 1  katsayı üzerinden puan verecektir



20 Off-Road pilotunun yaptıkları sıralama turları sonucuna göre birlikte start aldığı ve 25 tur heyecanın hiç dinmediği İsoff Challenge 3. ayak yarışına tüm Off-Road severleri davet ediyoruz.





İsoff Challenge 3. ayak yarışı 28 Eylül’de İstanbul Kemerburgaz’ da ki yarış alanında saat 13:00' da yapılacak sıralama turları ile başlayacak ve saat 15:00’da büyük yarışın startı verilecek.



Çiftalan' a gelirken 3. köprü yol çalışması nedeni ile  Kilyos Gümüşdere alternatif yoluda tercih edilebilir.






TOSFED TRİAL KUPASI 5. AYAK YARIŞI TAMAMLANDI

TOSFED Trial Kupası’nın 5. yarışı 21 Eylül Pazar günü tarihinde kısa adı BASK olan Bursa Alternatif Sporları Kulübü tarafından organize edildi.

ISOFF Superzuki takımı adına yarışan Okan Sayın-Kaan Sayın ve Cemafer Bulut-Ali Demirayak ekibi birinci olurken,

İlker Sazcılar-Serdar Nalıncılar ve Orhan Uysal-Murat Elam ekiplerinden oluşan Bursa´dan Bask-Nasa  takımı ikinciliği elde etti,

Cem Taşçıoğlu-Umut Bayrak ve Ali Çapan-Halil İbrahim Yeşilselvi ekiplerinden oluşan İstanbul´dan Kayalar takımı da üçüncü oldular.

İSOFF adına yarışan ekibimizi tebrik ederiz.

Yarış sonunda gerçekleştirilen ödül töreninde, dereceye giren sporculara kupa ve teşvik ödüllerini TOSFED Başkanı Metin Çeker verdi.


Trial Kupasında 6. ve son yarış 8-9 Kasım tarihlerinde BOLOFF kulübü tarafından organize edilecek.


www.tosfed.org.tr

16 Eylül 2014 Salı

DOSD MAHALLİ TROPHY YARIŞI TAMAMLANDI.

13-14 Eylül 2014 tarihlerinde DOSD Kulübü tarafından Şile'de organize edilen  Mahalli TROPHY yarışı tamamlandı.

Toplam 9 ekip ve 18 yarışmacının katıldığı Trophy'de Genel Klasman birincisi İSOFF TEAM adına yarışan Mehmet Becce - Hamdi Erkunt ve Uğur Kalaycı Yüksel Uysal ekibi olurken ikinciliği BEYLER OFF-ROAD TEAM adına yarışan Ahmet Tınkır - Necmi İnan ve İsmail Koçali - Devrim Öztürk ekibi aldı. Üçüncülüğü KOBROFF TEAM adına yarışan İlker Erdoğan - Orhan Doğan ve Burak Ahmet Çepni - Burak Ayvaz ekibi ile GERENİMO TEAM adına yarışan Hüseyin AFŞAR - Abdullah Afşar - Hürriyet Grit - Nurullah Ateş ekibi paylaştılar.

Trophy'de yarışan ve dereceye giren tüm İSOFF üyelerini tebrik ederiz.














KARADENİZ' DEN İSOFF GEÇTİ

Karadeniz’i dolaştık. Ruhumuz yeşerdi.

Kısa yazı. Gezinin özeti: Vakti olmayan sadece burayı okusun, neler yaptığımızı anlar.
Gürcistan’da bir yaylada öğle yemeği için mola verdik. Issızlığın ortasında birkaç ev. Dillerini bilmediğimiz ama aynı içtenlikle bizi rahat ettirmeye çalışan köylüler. Huzur. Yanımıza tozlu bir motosiklet yanaştı. St Petersburg’dan bu yana motor süren bir Rus çift. Konuştuk. Bir ara hangi köyde olduğumuzu bilmediğimi fark ettim. Sordum: Burası neresi? Omuz silkerek cevap verdi: Ne fark eder?

10 gün boyunca Karadeniz’i, koyu yeşil yaylaları, bulut okyanuslarını, dev ağaçlarıyla ıssız orman yollarını, delidolu şelaleleri, renkli nineleri, belinde silahı laz amcaları, ayı hikâyelerini, Karadeniz türkülerini dolanıp durduk. Sonra Gürcistan’a geçtik, aynı coğrafyaya ama bambaşka bir hayata.

Tozlu, sisli, lezzetli, yeşil bir yolculuk yaptık, harika yol arkadaşlarıyla. Güneşten piştik, buz gibi şelalelerde yüzdük, kahkahalarla güldük, ayaklarımızın altında sis bulutlarının ardında batan güneşin karşısında dilimiz tutuldu. Sayısız yayla, dere, köprü, orman, köy gördük. Trabzon’da, Rize’de, Artvin’de Batum’da dolaşmış olabiliriz.

Ne fark eder.

Birlikteydik, hayattan ve yoldan zevk alıyorduk. Mutluyduk.

Uzun yazı. Karadeniz güncesi: Sadece yol arkadaşları okusun. Bir de ilerde yol arkadaşı olmak isteyenler.

15 Ağustos Cuma. Çayeli-Başköy-Çat
Trabzon, Ayasofya kilisesinin bahçesinde tüm ekip bir araya geldik.
Gezi resmen o gün başladı. Aslında biz günler öncesinden, İstanbul’dan yola çıktığımız andan itibaren gezideydik. Fazladan bir İğne burunda yunuslar eşliğinde güneşi batırmaca, denizin üstünde tembel bir çay keyfi, Hamsilos koyunda orman yeşili bir deniz ekledik anılarımıza.

Bir de, Karadeniz’lilerin diyarına geldiğimiz belli olsun diye tuhaf bir konaklama hikâyesi. Dağın sivrisinde ama adı Düzköy olan bir köyde, bir konukevinin “kral dairesinde”, ranzada geceleme.

Konvoyu oluşturduktan az sonra acıktık. Çayeli ve Hüsrev’in meşhur kurufasulyesinde durduk. Oradan kıvrıla kıvrıla yaylalara sarmaya başladık. Birden önümüze yolu yanlamasına kesen bir kamyon çıktı. Oduncular. Kamyon bir tekeri uçuruma düşmüş bir tekeri dağa yaslanmış, ne öne ne arkaya kıpırdayabiliyor. Ama oduncular hevesle, inatla bin tonluk bir kütüğü uçurumdan yukarı çekmeye çalışıyorlar. Yahu tut ki çektiniz, sonra ne yapacaksınız dedik. E siz geldiniz ya, yardım edersiniz, dediler kocaman bir gülümseme ile. Öyle de oldu.

Orada geçen saatlerde doğru yol arkadaşları ile beraber olduğumuzu bir kez daha anladım. Kimse bu beklenmeyen aksilik için söylenmedi, surat asmadı, an’ın keyfini yaşadı.

Ben kamyonu aşıp yoldan yukarı yürümeye niyetlendiğimde öteki tarafta aynı tevekkülle bekleyen bir kamyon, bir minibüs, bir de tatlı laz teyze buldum. Yürüyeceğimi söyleyince, Hele yalnız yürüme sakın, yanına bir kişi daha alasın, dedi. Ne tehlike var ki diye sorunca güldü, Tehlikeden değil uşağum, sıkılmayasun diye.

Gece sağanak yağmur altında Çat yaylasına ve konukevine vardık.

16 Ağustos Cumartesi. Çat-Elevit-Trovit-Amlakit-Çamlıhemşin-Komati
Fırtına vadisinin yeşil yaylaları.
Kan ter içinde bizim kalabalık gruba kahvaltı yetiştirmeye çabalayan kızlara az sonra hızır gibi bir adam yetişti. Ona buna emir verip siparişleri düzenledi, karışıklıkları toparladı, sonra bizim masaya çöktü. Karşılıklı hoşbeşten sonra, sizin mi bu yayla evi diye sordum. Yoo dedi, ben de müşteriyim burada.

Gündüz gördük ki tatlı bir çayın köşesinde yemyeşil bir yerde durmuşuz. Fırtına vadisindeyiz. Köprünün üstünde ayaklarımı çaya sallandırarak içtim keyif çayımı. Sonra tırmandık. Tırmandık. Yeşil gerimizde kaldı. 2.600 metreye ve dağlara ulaştık. Buraya daha yaz gelmemişti. Mevsim sonsuz bir ilkbahardı, rengarenk çiçekler solup kurumamıştı ve hava sis kokuyordu.

Elevit, Trovit, Palovit, Samistal yaylaları. Milyonlarca yıl önce akan deli nehirlerin izlerini taşıyan, ama çoktan huzura kavuşmuş, olgunlaşmış, durulmuş, yemyeşil, yayvan vadiler. Vadilerin arasına serpiştirilmiş dağ köyleri. Amlakit köyünde çay molası verdik. Kekik çayı istediğim çalı kaşlı bol sakallı çaycı amca, aksi aksi, sadece sen mi içeceksin diye sordu. Kafamı sallayınca kaynar suyun içine kavanozda azıcık kalmış son kekiğinden bir dal koyuverdi. Mis.

Köy yolunun bir ucunda üzerinde PTT yazan tahta bir kutu gördük, bu ne diye sorduk, haberleşme noktasıymış. Cep telefonları sadece o noktada çekiyormuş.

Hani şu köprü üzerinde karşılaşan ve birbirine yol vermeyen iki keçinin hikâyesini bilirsiniz. Sadece tek bir aracın geçebileceği sarp dağ yollarında bu hikâyenin laz versiyonunu gördük. Virajın iki yanında minibüs, ikisi de durmuş, ikisi de birbirine yol veriyor ve de kimse hareket etmiyor.

Akşam Komati yaylasındayız. Yol boyunca dinlediğimiz ayı hikâyeleri etkisini gösterdi. Sadece 3 kişi kamp kurdu. Hava kararırken yürüyüşe çıktık dere kenarında, güleç yüzlü bir adam, nereye gidersiniz da, diye durdurdu bizi. Dolaşıyoruz dedik. Orada görecek bir şey yok, dedi,  az öteye bizim eve gelin, çay yapıvereyim size.

Gece fırsattan istifade felekten bir KIZOFF gecesi çaldık.

17 Ağustos Pazar. Arhavi – Derecik – Boyuncuk – Başköy – Murgul – Borçka - Maçahel
Bulut okyanusu üzerinde güneşi batırdık
Sabah tüm yaylada çiğdemler açmıştı. Yayla halkı mevsimleri çiğdemlere göre izlermiş. Çiğdemler açınca yaylaya çıkılır, kaybolunca aşağılara, köye geri dönülürmüş.

Kahvaltı Çamlıhemşin’de Filiz hanımın yerinde. Geleceğimizi 1 saat önce haber verdik diye panik çıkmış, ama yine de muhteşem bir Karadeniz kahvaltısı hazırlamış. Tam çıkarken soğan doğrayan kızlardan birinin gözlerinin yaşardığını gördüm, aman ağlamayın bu kadar bir soğan için diye şaka yapacak oldum, kızcağız birden tezgâhın altına saklanıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Filiz hanım yetişti. Sorun yok, stresten sinirleri bozulmuş kızcağızın.

Yine yola koyulduk. Mençuna şelaleleri ve Çifteköprülere doğru. İncecik zarif iki kemer Çifteköprüler. Tek bir köprü ile geçilebilecek dereyi iki köprü ile aşmak ya mimarın laz diyarının havasından suyundan etkilendiğini ya da incecik bir zevki olduğunu gösteriyor. Ama halk arasındaki bir inanışa göre köprülerin birinden geçip ikincisinden geçmemek uğursuzluk getirirmiş.

Artvin Murgul’a kadar uzun ve güzel bir off-road yolundan geldik, yollarda HES felaketini izledik. Deli akan özgür dereleri borulara tıkmışlar, şelaleler dağlardan borular içinde hapsolmuş akıyor, dağlar oyulup kayalar sökülmüş, dere yatakları kaya doldurulmuş, kalan cılız sular kahverengi takatsiz akıyor.

Borçka’da laz havası zirve yaptı. 6 katlı bir inşaat, kolonlar üzerinde, duvarlar örülmemiş. Sadece 6. katında full bir ev, balkonu, panjurları, kiremitleri, sardunyaları, boyası hepsi tamam.

Güneşi dağlarda sis denizinin üstünden batırdık. Bulutlar akışkan, ağır çekim bir nehir gibi sakince ilerleyerek, vadileri doldurup, en yüksek ağaçların tepelerini yalayarak geldiler. Süt beyaz dalgalarıyla bir bulut okyanusu yavaş yavaş ayaklarımızın altında yoğunlaştı. Sonra güneş tüm bulutları şeker pembesi ve ateş kırmızısı renginde yakarak bu okyanusun üzerinden battı.

Geceye doğru Maral yaylasına vardık. Yol çalışmaları, yollar iptal olmuş, bizim için bile. Karanlıkta el yordamıyla Maral konukevine ulaştık.

18 Ağustos Pazartesi. Maçahel – Lekoban - Şavşat
Şelale kedisi ve şelale jakuzisi
Sabah Maral şelalesi. Türkiye’nin en yüksek sudüşeni. Şelale yolunda bizi portakal rengi, misafirperver bir şelale kedisi karşıladı. Bir süre bize eşlik etti, fotoğraf çektirdi, sonra sıkıldı. Biz aşağı, şelalenin kalbine doğru inmeye devam ettik. Bir de ne görelim, grubumuzun çılgın delikanlıları kendilerini şelalenin kristal sularına atmışlar bile. Şöyle bir uzandım parmaklarımın ucunu ıslatayım diye. Zinhar girmek niyetinde değildim. Sırt çantamı ve cep telefonumu geride bırakmam ve ayakkabılarımı zaten çıkartmış olmam tamamen tesadüf. Kibar kibar ayaklarımın ucunu soktum şelale havuzuna, niyetimi tamamen yanlış anlayan şelale ahalisi sırf yardım maksadı ile beni şelalenin içine itiverdi. Arkadan sevgili eşim ve arkadaşlarım, sırf beni kurtarmak maksadı ile cansiperane giysileri ile şelaleye daldılar. Herkes birbirini kurtarana kadar bir yarım saat yüzdük.

Islak giysilerle tırmanmaya değdi.

Bunca zamandır yollardaydık, hiç kimse sorun yaşamamıştı. Sorunsuz off-road gezisi, olacak şey değil. Bu gezinin off-road repertuarımızda kara bir utanç lekesi olarak yer almasını hiç istemiyorduk. Neyse araçlarda ufak tefek aksilikler yaşamaya başlayınca kendimize geldik. Şimdi çözebileceğimiz sorunlar, kaybolacağımız yollar vardı. Rahatladık.

Dağ başında, bomboş yayla yollarında, 2000 metre yükseklikte dimdik yokuşu tırmanırken tepelere doğru çıkan 15-16 yaşlarında 3 şirin kızla karşılaştık. Nereye gidersiniz kızlar dedik, hiiiç dolaşıyoruz dediler gülerek,

Harala gürede gittiğimiz onca yoldan sonra Çuripira yaylasında yayıldık. Mangallar çıktı, masalar, sandalyeler açıldı. Kahve keyfi bile yaptık. Dolaşırken 80 yaşında bir laz dede ile tanıştık. Elindeki ufak baltayı sorduk önce, ayılar içinmiş. Arka cebine şöyle bir vurdu, silah başka tabii dedi ama baltasız çıkmam. Tüm Karadeniz’i boydan boya geçecek “Yeşil Yol”dan konuştuk. Yeşilmiş, dedi öfkeyle. Ormanı kesecekler boydan boya, ne yayla kalacak ne bir şey. Bir de ipini koparan gelecek, tadı tuzu kalmaz buraların diye homurdandı. Derken başka bir dayı geldi, Lazca bir şeyler söyledi dedeye, ona da kızdı bizim dede. Sadece Türkçe konuşabilen misafirler varken benim Lazca konuşmam yakışık almaz, ayıp dedi. Seviyorum bu insanları napayım.

Akşam yemyeşil Şavşat’a ve bungalovlarımıza vardık. Hemen zenginler, fakirler ve sosyete olarak yerlerimizi belirledik. Sosyete bungalovlarda kaldı, zenginler araç üstü çadırlarda biz fakirler de normal yer çadırlarında. Ama aslında biz çadır ahalisi göründüğümüzden zengindik. Çünkü parasını ödediğimiz ama kalmadığımız odalarımız vardı.

Gece tüm Samanyolu bizimleydi. Gecenin bir vakti turuncu bir ay yükseldi. Sonra yıldız yağmuru. Dilek diledik.

19 Ağustos Salı. Şavşat-Posof-Borjomi
Birkaç yüz metrede farklı iklim, farklı estetik, farklı tatlar ve farklı insanlarla karşılaştık.
Ardahan’a girdiğimizde Rus etkisi ile karşılaşmaya başladık. Taş binalar, kesme taştan Rus havalı Şehir kulübü. 2550 metrede Ilgar geçidinden geçtiğimizde ise aynı zamanda bir boyut kapısından geçtik sanki. O yemyeşil serin ormanları mavi dağları ile Karadeniz bir anda silindi, çorak sarı düzlükler, tek tük kuru ağaçlar belirdi önümüzde. Posof’ta son bir çay içtik ve Gürcistan macerası için güç topladık.

Türkgözü kapısından Gürcistan’a girdik. Sınır kapısına son 100 metrede yol, sağlı sollu yüzlerce ilaç kutusuyla kaplı. Gürcistan’a ilaç sokmak yasak. Hastaneden alınan raporun ve reçetenin ve de raporu veren doktorun doktorluk belgesinin noter onaylı tercümesini istiyorlar her bir ilaç için. Üstünde ilaç bulundurmakla uyuşturucu bulundurmak aynı cezaya tabii.

Gürcistan boyunca Rus döneminden kalma eski, ağır güzel taş yapılar ve Sovyet rejiminin 8-10 katlı teneke pejmürde gecekondu siteleri arasında ilerliyoruz. Yüzler gülmüyor. Birçok yerde önüne bir gazete kâğıdı üzerine satmak için birkaç yumurta ya da eski püskü eşyalar dizmiş, ama satabileceğine aklı kesmemiş gibi gelene geçene bile aldırmayan, eli çenesinde uzaklara dalmış umutsuz insanlarla karşılaştım. Genelde Türkleri sevmedikleri, hor gördükleri söyleniyor. Türkler oraya ya kadın ya kumar için geliyorlarmış. Bize uzaylı gibi bakıyorlar. Kumar oynama niyeti göstermeyen, kadınlarını yanlarında getirmiş, tepeleme yüklü tozlu araçlar içinde bir dolu Türk.

Akşam Borjomi’de ayrı otellere dağıldık. Bizim booking.com’dan rezervasyon yaptırdığımız 3 yıldızlı otel şöyle bir şey çıktı: Hani teyze ve amca kasabanın kıyısında tavuklarıyla, sebze bahçesiyle kendi yağında kavrulurken, uzak akrabalar 20 kişi olarak habersiz yatıya misafirliğe gelirler. Teyze de naapsın elindeki battaniye, çarşaf ve yatakları denkleştirip herkesi yatırıp rahat ettirmeye çalışır.

Otele yerleştikten sonra kışın bir kayak merkezi olan, yazın da sayfiye yeri tadında canlanan Borjomi’yi keşfe çıktık. Kısa sürede şehrin tek bir ana caddesinin olduğu ortaya çıktı, ekibin diğerleriyle de aynı cadde üzerinde karşılaştık. Hepimizi birden alacak bir kafe arayışımız hüsranla sonuçlandı. Oradan oraya savrulduktan sonra bir kadeh şarap ve votka içebileceğimiz bir yere ulaştık. 10 adet votka-redbull siparişi, 10 redbull ve 10 şişe votka olarak gelince buradaki içki içme alışkanlıkları hakkında en kısa yoldan fikir sahibi olduk.

Güzel şaraplar, güzel sohbetler ve çakırkeyif güzel bir gece ile selam dedik Gürcistan’a.

20 Ağustos Çarşamba.Borjomi-Batum
Teneke mahalleleri ve lüks cam gökdelenlerde casino’lar yan yana
Batuma gidiş yolunda Karadeniz’i yanımızda taşıdık sanki. Aynı yeşil, aynı yaylalar. Borjovi –Batum ana yolu yer yer toprak köy yolları ya da off-road’a uygun dağ yolları arasında ilerliyor. Ya Gürcistan halkı bu ünlü kış sporları merkezi ile anaşehir arasını hiç kullanmıyor ya da ulaşım konusunda ilginç bir espri anlayışları var.  Bizim için gayet uygundu, keyifle yol aldık.

Batum ultramodern cam-çelik gökdelenler ve ilk yapıldığı zamandan beri boyanmamış, tenekelerle kaplanmış duvarları zar zor bir arada duran evlerle yan yana, kardeş kardeş yaşayan bir şehir. Yeşiline, parklarına, ara sokaklardaki tuğla eski güzel evlerine diyecek bir şey yok. Gece parklar dev taşlarla satranç oynayan insanlarla, uzun kumsallar da ellerinde bardaklar mehtaba karşı içki içip neşeyle gülüşen kalabalıklarla dolu.

Trafik milli facia. Kanuna göre senden yol isteyen bir araca yol vermemek suç. Trafik kuralları inanılmaz sıkı. Tüm konvoy yolun solundaki benzinciye girerken, düz çizgi kuralını ihlal ettiğimiz için araç başı 50’şer lari ceza yedik.

Çay yapma alışkanlıkları yok ve en zor sipariş çay. Türk kahvesi, dondurma ve çay siparişimizde tüm istenenler geldikten sonra uzun süre çayı bekledik. İyi niyetle bize çay demlediklerini düşündük. Tam kalkarken aheste aheste bir bardak kaynar su ve bir poşet çay getirdi garson. Ya suyu kaynatmak uzun sürdü, ya da en yakın marketten bir poşet çay almak.

21 Ağustos Perşembe. Batum – Sarp sınır kapısı
Öğlen Sarp sınır kapısına doğru yola çıktık. Yolda bir yazı “Türkiye’ye giriyorsunuz. Bol şans”
Gürcistan’dan çıkmak girmekten zor oldu. Girişte yanlış damgalar basmışlar. Bazılarımızın girişi işlenmemiş. Tamamen kendi memurlarının hatalarından kaynaklanan sorunlar için polis gözetiminde mahsur kaldı arkadaşlarımız. Tüm araçlar ve araç üstü bagajları da aradılar, ne kaçıracağımızı sanıyorlarsa. Bol şans Türkiye’ye girmek için değil Gürcistan’dan çıkmak için gerekliymiş meğer.

Sarp deniz kenarında son öğle yemeğinde toparlandık. Muhlama, balık, mezeler ve rakı ile kendimize geldik.

Tam karşıda Karadeniz bize bir inşaatın ön yüzünden veda etti. Daha boya vurulmamış 5 katlı inşaata, tuğla ustası tuğlaları farklı renklerde kullanarak adını yazmış birkaç de kalp eklemiş. Sana da güle güle Selim.

22 Ağustos Cuma. Yollar ayrılıyor
Sarp kasabasından sonra yollar ayrıldı. Biz araçla geldiğimiz için Karadeniz boyunca devam ettik. Artı hanemize Safranbolu’yu, eski ahşap bir evde konaklamayı, kanyon yürüyüşünü ve Mencilis mağarasını ilave ettik. Diğerleri horon teptikleri bir geceyi ve uçağa binene kadar türkülerle eğlenmeyi ilave ettiler.

Bence fit kalmış sayılabiliriz.


Yazı için Ayşin UYSAL 'a teşekkür ederiz.












11 Eylül 2014 Perşembe

DOSD TROPHY MAHALLİ OFF-ROAD YARIŞI

DOSD TROPHY MAHALLİ OFF-ROAD YARIŞI

12 - 14 EYLÜL ÇATAKLI KÖYÜ ŞİLE - İSTANBUL

Toplamda 50 Km'lik etaplarda yarışılacak 3 günlük bir organizasyondur.

Detaylı bilgi için : www.dosd.org.tr




TOSFED TRİAL KUPASI 5. AYAK YARIŞ DUYURUSU

Tosfed Trial Kupası 5. Ayak yarışması 20-21 Eylül 2014 tarihinde BASK Bursa Alternatif Sporlar Kulübü tarafından Bursa' da organize edilecektir.

Detaylı bilgi için : http://www.bask.gen.tr/20-21-eylul.html



8 Eylül 2014 Pazartesi

TOSFED TRİAL KUPASI 4. YARIŞI YAPILDI.

2014 TOSFED Trial Kupası’nın dördüncü ayağı, 06-07 Eylül tarihlerinde kısa adı VEZİROFF olan Vezirköprü Offroad Kulübü tarafından Samsun Vezirköprü Kunduz Ormanında organize edildi.


Büyük mücadelelere sahne olan organizasyon sonunda; birinciliği Selim Ustaoğlu-Tolga Selik ile Oktay Gündoğdu-Gevher Karacabey ekiplerinden oluşan İKİZLER takımı elde etti. Yarışın ikinciliğini Kaan Sayın-Ali Demirayak ile Okan Sayın-Cemafer Bulut ekiplerinden oluşan 1 numaralı İSOFF-Superzuki takımı kazanırken, yarışın üçüncülüğü Cihangir Gürcan-Coşkun Yalçın ile Mehmet Demir-Mehmet Kılıçarslan´dan oluşan KÜTOFF takımının oldu.



VEZİROFF’un başarılı organizasyonu ile geride kalan yarış sonunda, dereceye giren sporculara kupa ve madalyaların yanı sıra; Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu tarafından birinci ekibe 2.000 TL, ikinci ekibe 1.000 TL ve üçüncü ekibe de 500 TL teşvik ödülleri törenle verildi.


İstanbul Off-Road Kulübü Transanatolia ‘da da Lider.

30 Ağustos - 06 Eylül 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilen 5.Transanatolia Rallisi sona erdi. 5.Transanatolia Rally Raid yarışmasında ekipler bu yıl Ankara’dan start alıp Tuz Gölü etrafından dolaşıp Aladağları geçerek Kapadokya’ya ulaştı ve Sivas üzerinden tekrar Ankara’ya dönerek finish gördüler.

İstanbul Off-Road Kulübü üyeleri Ahmet Tınkır – Ali Günpay geçen yılda kazandıkları bu zorlu yarışı şampiyon olarak, Mert Becce – Hamdi Erkunt, ekibi ikinci olarak, Ozan Önder – Serkan Kara ekibi ise üçüncü olarak Ralli kategoride Genel Klasman ilk üçünde yer aldılar. 

Mehmet Becce - Turgut Barış ekibide Buggy kategorisinde Genel Klasman ikincisi olarak bu zorlu yarışı tamamladılar.

Üyelerimizi tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz.

4x4
1.Ahmet Tinkir - Ali Gunpay
2.Mert Becce – Hamdi Erkunt
3.Ozan Onder - Serkan Kara

BUGGY
1.Tsanko Tsankov - Zornitsa Todorova

2. Mehmet Becce - Turgut Baris




Foto: Özaydın Dölek


Foto: Kürşad ERGAN




Foto: Kürşad ERGAN

3 Eylül 2014 Çarşamba

2014 TOSFED TRİAL KUPASI 4. AYAK YARIŞ DUYURUSU

Tosfed Trial Kupası 4. Ayak Veziroff Yarışı; Samsun İli Vezirköprü İlçesi Kunduz Ormanlarında 06-07 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilecek.

Detaylı bilgi için;