Dün
gece İSOFF’u dinozorlar bastı.
Gerçi
4x4 dinozorların çılgınlık, enerji ve bir tutamdan fazla çocuk ruh ve neşesi
barındırma konusunda yeni nesil üyelerden bir farkları yoktu, hatta bazılarının
fazlası olduğunu bile iddia edebilirdik (bakınız Tardu abi). O nedenle taş
devrinden günümüz dünyasına ulaşmayı başaran tarih öncesi kişileri normal
üyelerden ayırmak için dikkat ve hafıza gerekiyordu.
İSOFF’un
kuruluşunu yaşamış, ilk off-road yarışlarında start almış, ilk ekspedisyonlara katılmış,
ilk Yönetim Kurullarında çalışmış, efsanevi Adana yarışlarına katılmış, kendileri
dışında kimse off-road nedir bilmediği için ne spor yaptıklarını millete
açıklamakta sayısız sıkıntı yaşamış, zamanın muteber dergi ve
televizyonlarında “çılgın sürücüler”,
“adrenalin tutkunları”, “yoldan çıkanlar” olarak nitelendirilmiş ilk İSOFF’lu
off-road’cular Salı toplantısında ani bir baskın verip bir araya geldiler
(bakınız Turan usta).
Ortalık
en eski, en yaşlı, en kıdemli üyelerden geçilmiyordu, ama bazı kişiler söz
konusu olduğunda bu üç özellik tek kişide toplanabiliyordu (bakınız Sinan). Gece
en çok konuşulan konu, kimsenin değişmediği, hala 20 yıl öncesi gibi göründüğü
oldu (bakınız ben. Şu an taş çatlasa 27 olmama rağmen hala 7 yaşında
görünüyorum. Aksini iddia edeni taş baltamla paralarım). Derken hain ellerce
ortaya saçılan bazı fotoğraflar bazı değişikliklerin vuku bulduğunu belli etti,
ama yine de genel kanı bu değişikliklerin iyi yönde olduğu yönündeydi (bakınız
Müfit’in eski fotoları).
Tüm
itirazlara rağmen yine bir dolu fotoğraf çekildi, ki elden ele dolaşan eski
fotoğrafların yarattığı şoklar dikkate alındığında, 20 sene sonraya delil
bırakmanın pek akıl karı olmadığı gün gibi belliydi. Görünen o ki İSOFF’un
dinozor adayları, yeni nesil off-road’cular, henüz kafalarında kavak yelleri
estiği için bu tehlikenin farkında değillerdi. 20 sene sonra çok güleceğiz
yani.
Taş
devrinden bugüne kendilerini ışınlayan eskiler, özel taş devri pastasını
afiyetle kesip yediler (bakınız Fred-Wilma Çakmaktaş ile Barny-Betty Moloztaş
fotoları), 1993 yılından kalma dergilere tekrar bakıp yarışlarda hala aynı
taklaları attığımızı görüp şaşırdılar, unuttukları eski araçlarını görüp
gözleri yaşardı (bakınız Selahattin).
Genel
istek üzerine Levent Adana yarışlarını tekrar anlattı (bu arada yeni nesil
off-road’cular için özelikle belirtmeden edemeyeceğim, hayatımda en çok
eğlendiğim, en çok delirdiğim, rakip yarışçılarla birlikte en çok
yardımlaştığımız, en çok güldüğümüz yarışlardı. Yani off-road’u sevme
nedenlerimin tamamını kapsıyordu.)
Sonuç
olarak off-road yapsa da yapmasa da off-road’cunun zamandan bağımsız bir tip
insan olduğu konusunda hemfikir olduk. Hepimiz büyümüş, olgunlaşmış, hafif
kelleşmiş, çoluk çocuğa, toruna karışmış, göbeklenmiş olsak da hala aynı kıpır
kıpır ruha sahip olduğumuzu fark ettik.
Darısı
genç dinozorların başına.